GEZİ VE YEMEK BLOGU

İLLER ARASI MESAFE

30 Aralık 2007 Pazar

Çilekli Puding Pastası



Çilekli Puding Pastası tarifi için LÜTFEN TIKAYINIZ.

29 Aralık 2007 Cumartesi

Muzlu Pratik Pasta


Muzlu Pratik Pasta tarifi için LÜTFEN TIKLAYINIZ.

27 Aralık 2007 Perşembe

Nohutlu Salata


Nohutlu Salata tarifi için LÜTFEN TIKLAYINIZ.

18 Kasım 2007 Pazar

İZMİR KÖFTESİ


İzmir köftesi tarifi için lütfen TIKLAYINIZ.

3 Kasım 2007 Cumartesi

TERBİYELİ KÖFTE


Terbiyeli Köfte tarifi için lütfen TIKLAYINIZ.

30 Ekim 2007 Salı

PUGİNGLİ JÖLE


Yapılması kolay ve hafif PUDİNGLİ JÖLE tarfi için lütfen TIKLAYINIZ.

11 Ekim 2007 Perşembe

PEYNİRLİ BÖREK


Farklı içlerlede hazırlaya bileceğiniz leziz Peynirli Börek tarifi için lütfen TIKLAYINIZ.

9 Ekim 2007 Salı

2 Ekim 2007 Salı

15 Eylül 2007 Cumartesi

İNKUMU

Fotoğraf : Gözde KARACA

Bu yaz Ankara'ya yakın olması nedeni ile İnkumu'na gittik. İnkumu Bartın'ın şirin bir beldesi. Ankara'ya 300 km. , Bartın'a 15 km. uzaklıkta.

Fotoğraf : Gözde KARACA

Bartın'dan İnkumu yoluna döndükten sonra eşsiz bi manzara eşliğinde yolculuk ediliyor. Deniz ve ormanla kaplı dağlar arasından geçen yol insana huzur veriyor.

Fotoğraf : Gözde KARACA

Yol boyunca uzanan böğürtlenler mutlaka tadılmalı.

Fotoğraf : Gözde KARACA

İnkumu'na vardığınızda dağların önüne uzanmış muhteşem kumsalı ve tertemiz denizine hayran olmamak mümkün değil.



Fotoğraf : Gözde KARACA

Sahil boyunca uzanan banklarda oturup günbatımını izlemek ayrı bir keyif veriyor insana.

Fotoğraf : Gözde KARACA

Çeşitli pansiyon seçenekleri var İnkumu'da. Ailesiyle deniz ve kumun keyfini çıkarmak isteyenler için bulunmaz bir alternatif İnkumu. Balık yemek isteyenler için mezgiti tavsiye ederim.


Fotoğraf : Gözde KARACA

Her yanı farklı güzellikte doğa harikası.


Fotoğraf : Gözde KARACA

Şehrin gürültüsü ve stresinden uzaklaşmak için mutlaka gidilmeli İnkumu'na.

Tüm Fotoğraflar İçin Fotoğraf Albümüne TIKLAYIN

1 Mayıs 2007 Salı

HASANKEYF











Hasankeyf Kalesi:Tarihi kayıtlara göre 4. yüzyıl ortalarında Bizanslılar tarafından kurulmuştur.Daha sonraki dönemlerde de korunma özelliğinden dolayı, Hasankeyf'in en önemli yerleşim birimini oluşturmuştur.Kalede yüzlerce iskan yerinin yanında Büyük Saray, Küçük Saray, Ulu Cami gibi tarihi eserler yer almaktadır.



Kale Kapısı:Kaleye çıkan doğudaki merdivenin yolun başında yer almaktadır. Üzerindeki kitabeden Eyyubilere ait olduğu anlaşılmaktadır. Yolun üst kısmında yer alan diğer kapı ise kısmen yıkılmıştır.


Köprü:Ortaçağın en büyük taş köprüsüdür. Kesin olmamakla beraber Artuklular tarafından 12. yüzyılda yapıldığı söylenmektedir.





Büyük Saray:Kalenin kuzeyinde yer alan ve göçükler altında kalan sarayın kitabesi olmadığından kesin olarak ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Yapının özelliklerinden Artuklu eseri olduğu tahmin edilmektedir.


Küçük Saray: Kalenin kuzey-doğu ucunda bulunmaktadır. Saray, aşağıdan itibaren yontulmuş kaya kütlesi üzerinde inşa edilmiş. Eyyubilerin Hasankeyf’teki ilk eserlerinden biridir.







Kaledeki Ulu Cami:Eyyubiler döneminde 14. yüzyılın ilk yarısında antik bir yapının kalıntıları üzerinde yapılmış, ancak sonraki dönemlerde de tamir gördüğü, değişikliklere uğradığı, üzerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır.



El-Rızk Camii:Eyyubi Sultan Süleyman tarafından 1409 yılında yapılmış. Ancak günümüze sadece minaresi ve portal kapının yer aldığı kuzey cephesi kısmen ulaşabilmiştir. Minarenin üzerindeki yazılar, bitkisel süslemeler, minarenin iki yollu olması ve portal kapıdaki yazılar hayranlık verecek derecede güzeldir.






Koç Camii:Eyyubilere ait olduğu tahmin edilmektedir. Etrafındaki yapı kalıntılarından bir külliyenin içinde yer aldığı anlaşılmaktadır.









Zeynel Bey Türbesi: Kısa bir süre Hasankeyf’te hakim olan Akkoyunlular’a ait tek eserdir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e ait olduğu üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır.






Şehir Harabeleri :





















Yolgeçen Hanı :

Yolgeçen hanına uğrayıp balık yemeden sakın dönmeyin. Bizden tavsiye...
Bu muhteşem tarihi güzelliklerin sular altında kalacağını düşürsek çok vaktiniz kalmadı Hasankeyfi görmek için.
Hasankeyf' de anlatılan iki yollu minarenin hikayesi:
İKİ YOLLU MİNARE
Sultan Süleyman bin Turan Şah Eyyubi’nin hükümdarlığı döneminde yapılan Sultan Süleyman Camii minaresi, daha inşaat halinde iken usta ile kalfa arasında inşaat tekniği açısından bir anlaşmazlık çıkar. Minarenin henüz dikdörtgen kaidesi yapılmakta iken usta ile kalfa arasında başlayan bu tatlı çekişme, kalfanın usta tarafından kovulmasıyla son bulur. Bu olay kalfanın çok zoruna gider. Ancak buna karşılık vermek için Dicle Nehrine hakim kayalıklar üzerinde bulunan El Rızk Camiinin minaresini yapmayı üstlenir.Kalfanın buradaki amacı, ustasının yapmakta olduğu minareden daha güzel bir minare yapmaktır. Nitekim öylede olur.Usta ile kalfa minarelerini birlikte yapmaya başlarlar.
Her iki minare de yükseldikçe, ihtişamları da belirğinleşmeye başlar. Ancak kalfa, yapmakta olduğu minarede herkesten saklı tuttuğu bir ayrıntıyı özenle korumaktadır. Minareler, ilk bakışta dış görünüş itibariyle birbirine benzemektedir. Ancak halk, zarafet ve estetik açısından minareleri karşılaştırınca, kalfanın yapmakta olduğu minarede daha güzel ve göze hoş gelen desenler bulmaktadır. Zaman ilerledikçe, her iki minarenin inşaatı da hızlanmaktadır. Bir süre sonra minareler birlikte tamamlanır. Usta yaptığı minarenin açılışını, başta Melik olmak üzere kentin ileri gelenlerinin iştirakiyle gayet şatafatlı ve görkemli bir törenle açar. Kalfa ise yaptığı minarede sır gibi sakladığı bir inşaat tekniğini yalnız ustasının görmesini istemektedir.
Bu nedenle minarenin açılışını yapmadan önce, ustasına karşı duyduğu saygıyı ön planda tutarak ve mütevazi bir tavırla ustayı açılışa davet eder ve minarenin açılışını ona yaptırır. Minarenin açılışından sonra usta, minarenin merdivenlerini kontrol etmek ve rahat olup olmadığını anlamak için minarenin tepesine çıkar. Birde ne görsün, kalfada minarenin tepesinde kendisini beklemektedir. Bu durumu hayretle karşılayan usta, kalfaya “ buraya nasıl çıktığını” sorar. Kalfa da her zaman olduğu gibi tevazuyu elden bırakmadan ustasına “ şu yan tarafta bulunan ikinci yoldan çıktım” der. Bunun üzerine usta, şöyle bir yan tarafına bakar ki birde ne görsün minarede çift yol yapılmış. Üstelik bu yollardan çıkan ve inen birbirlerini görmeyecek şekilde bir inşaat tekniği kullanılmış. Oysaki kendisinin yaptığı minarede böyle bir teknik kullanılmamış ve yalnızca minaresinde bir yol vardır. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran usta, kalfasının bu şahane eserini takdir edeceği yerde gururuna yenik düşerek geçirdiği bunalım sonucu minarenin tepesinden aşağıya atlamış ve intihar etmiştir. Bu nedenle, Hasankeyf’te bulunan minareler, işte böyle tatlı ancak sonu dramatik olan bir rekabet anlayışı içinde yapıldığı için üstün bir inşaat tekniğine ve üstün bir sanat değerine sahiptir.

28 Nisan 2007 Cumartesi

MOZAİK PASTA

MALZEMESİ

300 Gr Bisküvi
1 yumurta
1 Su bardağı şeker
1 Su bardağı süt
1 Çorba kaşığı kakao
Bir küçük paket margarin
Biraz fındık ve yeşil fıstık

YAPILIŞI

1. Margarini kaynayan su buharında eritiniz ve içine şeker ilave ediniz,

2. Şeker eriyince süt kakao ve yumurtayı yediriniz,

3. Bisküvileri ufak ufak parçalayınız, hepsini karıştırınız,

4. Yağ kağıdına boşaltınız ve kağıda sararak arzu ettiğiniz şekli veriniz,

5. Buzlukta beklettikten sonra yağ kağıdından çıkartarak servis tabağına koyunuz,
Dilimlere keserek servis yapınız.

25 Nisan 2007 Çarşamba

AYAŞ (Elaioussa / Sebaste)

Klikia’daki Elaioussa, Silifke-Mersin ana yolu üzerinde, bugünkü Ayaş’ın oldugu yerde, Geç Hellenistik Dönemde (İ.Ö. II.-I.) kurulmuştur. En parlak devrini Roma imparatorluk ve Erken Hıristiyanlık dönemlerinde yaşayan kentin gelişip zenginleşmesi, gerek doğal bir liman olan stratejik konumundan, gerekse tarım alanında ve Eliaussa adından anlaşılacağı gibi özellikle zeytin yetiştirmekteki üstünlüğünden ileri gelmiştir.Kent, Romalıların egemenliği sırasında Sebaste adını almıştır. Sebaste sözcüğü, hellen dilindeki Agusta’nın tam karşılığı olup, “görkemli, mutlu, bahtlı, çok saygın” anlamındadır. Elaioussa’nın kuruluş yeri, İlkçağda, kıyıya çok yakın bir ada durumunda idi. İ.S.74 ylında Vespasianus’un, son Kommagene Kralı IV.Antiokhos’un kızı İotape ile kocası Alexandros’a bağışladığı, bir adadan oluşak küçük bir krallık ülkesi de olabileceği sanılmaktadır. Sebaste ise, Elaioussa’nın hemen bitişiğinde kurulmuştur. Kurucusu ise Arkhelaos idi. O sıralarda Elaioussa, yönetim örgütü açısından kent sayılmıyordu ve Elaioussa Adası, sebaste kentine bağlı bir arazi içerisindeydi. Daha sonraları iki kent birleşerek Elaioussa sebaste olarak anılmıştır. İ.S. 72’de Vespasian’ın Kilikia eyaletini kurmasıyla daha büyük ekonomik ve kentsel gelişme kaydedilmiş ve özellikle İ.S. II. ve III. yüzyıllarda içbölgedeki mahalleler yeniden düzenlenerek tiyatro, agora ve büyük hamamlar yapılmıştır. İ.S. III. yüzyılın ikinci yarısından sonra Eliaussa Sebaste gittikçe gerilemeye ve önemini kaybetmeye başlamışsa da, İ.S. 260 yılında Pers Kralı Shapur’un ve iki yüzyıl sonra İsauralıların saldırılarından sonraki Geç İmparatorluk ve Erken Bizans Dönemlerinde (İ.S. V.-VII. yüzyıl) kentin hala varlığını sürdürdüğünü ve burada bir çok hırıstiyanlık yapılarının bulunduğu, hem antik kaynaklardan hem de arkeolojik verilerden anlaşılmaktadır. Bu Bizans kentinin İ.S. VII. yüzyılda kesin olarak ortadan kalkması doğal nedenlerle, belki bir deprem, ve özellikle limanın kumla örtülmesi sonucunda olmuştur. Aynı dönemde, yakınlarındaki Korykos kenti gelişmeye başlamış ve Geç Ortaçağ sonlarına kadar gittikçe daha büyük önem kazanmıştır.
Elaioussa' yı gezdikten sonra Ayaş plajına giderek serinleyebilirsiniz.

Denizden sonra Aydın Restaurant'ta Raziye Hanımın yaptığı Tantunilerden yemeden oradan ayrılmayın.



Kanlıdivane
Bölgedeki ilginç ören yerlerinden biri olan Kanlıdivane’ye ulaşmak için Ayaş’ı Mersin yönünde 3,5 km geçtikten sonra sola dönüp kuzeye 4 km daha gitmek gerekiyor.
Antik adı Kanytelis ya da Neapolis olan kentin nekropolündeki mezar anıtları, özellikle alacakaranlıkta esrarengiz bir görünüm alıyor.
Antik kent büyük olasılıkla, Helenistik dönemde ve Olba’ya bağlı olarak kurulmuş. Ama kentte görülebilecek kalıntılar Roma ve Bizans dönemine aittir.
Ören yeri derin bir çukur(obruk) çevresine kurulmuş. Efsaneye göre suçlular bu çukura atılır ve vahşi hayvanlara yem yapılırlarmış. Belki de Kanlıdivane adı buradan geliyor. Güney yamacında 5 kişilik bir ailenin, kuzey yamacında ise elinde kılıç tutan bir askerin kabartmalarının bulunduğu çukura patika ve merdivenlerle inilebiliyor. Çukurun kuzey kenarında kentin şu anda ayakta kalan en büyük yapısı olan bazilikanın duvarları yükseliyor. Kentte en az 4 tane daha bazilika var. Bir bölümü büyük ölçüde tahrip olmuş.
Obruğun 200 metre kuzeydoğusunda bulunan Aba Mezar Anıtı, kentin Olba ile ilişkisini gösteren bir kanıttır ve Uzuncaburç yolu üzerindeki 6 anıt mezarla aynı türdendir. Bir başka mezar anıtı ise obruğun güneydoğusundadır ve üç sütunludur. Oldukça geniş bir alana dağılmış kent kalıntıları arasında, nekropoldeki kaya mezarları, helenistik kule(obruğun güneyinde), hamam ve sarnıçlar bulunuyor. (Sarnıçlara dikkat, düşebilirsiniz...)

Limos

Erdemli’ye doğru ilerlerken yol üzerindeki yerleşimlerden biri de Limonlu’dur. Antik adı Limos olan Limonlu şimdilerde tatil siteleriyle yazlıkçıların kenti görünümünde. Anayoldan 500 metre içeride ise Limos kalesi kalıntıları gözünüze çarpacak.
Viranşehir (Pompeipolis)

Mezitli’den 2 km içerideki Viranşehir’de Pompeipolis antik kent kalıntıları görülebilir. Pompeipolis çok önemli bir Roma kentiydi. 6. Yüzyıldaki büyük depremde hemen bütünüyle yıkılmış. Bu nedenle olsa gerek Viranşehir diye anılıyor.
Deniz kenarına inen 450 metre uzunluktaki ve 10 metre genişlikteki antik caddenin 200 sütunundan bugüne 40’ı ulaşabilmiş. Sütunları üzerinde insan ve hayvan figürleri bulunan caddenin 2. ya da 3. yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Mezitli aynı zamanda Mersin’in sayfiye yeri niteliğinde. Çok katlı tatil siteleri tüm kıyı boyunu kaplamış, yüksek bir duvar oluşturmuş. Pompeipolis kalıntıları da bu siteler arasında neredeyse kaybolup gitmiş.

KIZKALESİ (KORYKOS)